Evlaki’ye Dair Kısa Notlar

Bugün, eee, oldukça ilginç ve aslında karmaşık bir figürü konuşacağız: Enver El-Evlaki. Yani Amerika'da doğmuş biri ama sonrasında El Kaide'nin en bilinen, öne çıkan isimlerinden, ideologlarından birine dönüşüyor. Elimzdeki bilgiler de işte, Wikipedia, Carnegie Endowment, iCCr gibi, eee, çeşitli kaynaklardan geliyor. Buradaki amacımız aslında şu: Kaynaklar ne diyor? Bu dönüşüm nasıl oldu? Özellikle Batı'daki Müslüman gençler üzerinde nasıl bir etkisi oldu? Yani bir Amerikan vatandaşı nasıl oldu da kendi ülkesinin, tırnak içinde, düşmanı haline geldi? Bunu anlamaya çalışacağız. Evet, gerçekten de çok katmanlı bir profil. Yani, hem Amerikalı hem Yemen kökenli olması, bir yandan da başlangıçta öyle çok derin bir formel İslami eğitimi yokken bile popüler, karizmatik bir vaiz haline gelmesi ve tabii zamanla bu radikalleşme süreci. Kaynaklar hep bu noktaların altını çiziyor. Bu çift kimlik meselesi, dediğin gibi, Batı'daki yankısını anlamak için çok kritik. Evet, New Mexico doğumlu. Yani, hayatının bir bölümü Amerika'da, bir bölümü Yemen'de geçiyor. Kaynaklara göre bu durum, hani, hem Batı kültürünü tanımasını sağlamış, hem de kökleriyle bir bağ kurabilen biri gibi görünmesine yol açmış sanki. Bu da belki, özellikle kimlik arayışındaki gençler için, eee, bir çekim merkezi yaratmış olabilir. Bu çift kimlik önemli bir zemin hazırlıyor tabii, ama kaynaklar, asıl etkinin sadece bundan ibaret olmadığını söylüyor. Yani, akıcı, aksansız İngilizcesi var, Arapçaya da hakim ve İslami kavramları Batı'daki dinleyicinin anlayacağı bir dille, eee, yorumlama yeteneği, bu çok öne çıkıyor. Yani öyle büyük bir dini otoritesi olmasa bile bu hitabet gücüyle, Hı-hı. özellikle gençlere, geniş kitlelere ulaşmayı başarmış görünüyor. Peki, 11 Eylül sonrası döneme gelirsek, orada işler biraz daha, eee, karışık sanki. Başta daha ılımlı mesajlar veriyor. Hatta Amerikan medyasında falan böyle İslam'ı anlatan makul bir ses gibi görülüyor bir dönem. Evet, evet. Ama aynı zamanda, kaynaklar diyor ki: 11 Eylül saldırganlarından bazılarıyla temasları olmuş. FBI tarafından sorgulanmış falan. Doğru. Bu bilgi de var. Ama o dönemde yeterli delil bulunamadığı için bir suçlama yapılamıyor sanırım. Aynen öyle. Sonrasında da zaten baskılar artınca, önce bir İngiltere'ye gidiyor, sonra 2004'te Yemen'e yerleşiyor. Kaynakların çoğu radikalleşmesindeki asıl kırılma noktası olarak şeyi gösteriyor: 2006-2007'de Yemen'de 18 ay hapis yatmasını. Hı-hı. Bu deneyimin onu çok daha sertleştirdiği, Batı'ya karşı duruşunu netleştirdiği ve daha militan bir çizgiye ittiği düşünülüyor. Zaten hapis süreçlerinin radikalleşmeyi hızlandırdığına dair başka örnekler de biliyoruz. Yani, bu bilinen bir dinamik. Ve hapisten çıktıktan sonra da asıl patlamayı internet üzerinden yapıyor, anladığım kadarıyla. Hatta internetin bin Ladin'i gibi bir yakıştırma da yapılıyor o dönemde. Peki, nasıl bu kadar etkili oluyor dijitalde? Sadece içerik mi yoksa sunuş tarzı mı? Kaynaklar aslında ikisinin birleşimi olduğunu gösteriyor. Bir yandan vaazları, makaleleri, özellikle o "Jihad Yolunda Sabitler" gibi metinleri çok kolay erişilebilir hale geliyor dijital ortamda, hızla yayılıyor. Ama diğer yandan, kaynaklar onun somut eylemlerle de bağlantısını kuruyor. Mesela, Fort Hood saldırganı Nidal Hasan ile e-posta yazışmaları olduğu söyleniyor. İşte, Noel günü bombacısı Ömer Faruk Abdülmuttalab'a yönlendirme yaptığı iddiaları var. Times Square bombacısı Faysal Şahzada'ya ilham verdiği belirtiliyor. Hatta, Mart 2010'da bir ses kaydı yayınlanıyor. Orada, ABD'deki Müslümanlara doğrudan yaşadıkları ülkeye saldırmaları yönünde bir çağrı yaptığı aktarılıyor. Oldukça doğrudan bir çağrı. Evet. Burada tekrar altını çizmekte fayda var. Biz şu an sadece kaynaklarda yer alan iddiaları, bilgileri aktarıyoruz. Yani bu eylemleri veya görüşleri onaylamak gibi bir durumumuz kesinlikle yok. Tabii, tabii, bu önemli bir nokta. İşte, bu raddeye gelince de ABD yönetimi için artık doğrudan bir hedef haline geliyor. Nisan 2010'da CIA'in öldürme veya yakalama listesine alınan ilk Amerikan vatandaşı oluyor. Bu da kendi içinde büyük bir tartışma, tabii. Yani, bir Amerikan vatandaşının yargısız infaz listesine alınması Kesinlikle. Hem hukuki hem etik açıdan çok tartışmalı bir adım ve en sonunda da, Eylül 2011'de Yemen'de bir Amerikan drone saldırısıyla öldürülüyor. Bu operasyon da zaten hedefli öldürme politikalarının en bilinen örneklerinden biri olarak kayıtlara geçiyor. Yani özetlersek, karşımızda Amerika'da doğup büyümüş, başlangıçta belki köprü kurabilecek bir figür gibi görünen ama zamanla radikalleşip El Kaide'nin küresel çapta etkili bir ideoloğuna, eylem çağırıcısına dönüşen ve sonunda da kendi devleti tarafından hedef alınıp öldürülen, eee, gerçekten çok karmaşık bir hayat hikayesi duruyor. Aynen öyle. Ve ilginç olan şu ki, onun fiziksel varlığı ortadan kalkmış olsa bile mirası, yani fikirleri, online içerikleri hala etkisini sürdürüyor. Özellikle o bahsettiğimiz, "Constants on the Path of Jihad" gibi çalışmaları, vaazları, hala internette bulunabiliyor ve birilerine ulaşmaya devam ediyor. Bu da bize şunu gösteriyor: Dijital çağda radikal ideolojilerle mücadele etmek ne kadar farklı ve zorlu bir iş. Fikirler, onları ortaya atan kişilerden çok daha uzun ömürlü olabiliyor maalesef. O zaman dinleyicilerimize belki de şöyle bir soru bırakabiliriz: Bir kişiyi, bir bireyi ortadan kaldırmak, onun yaydığı fikirlerin gücünü gerçekten azaltıyor mu? Yoksa bu fikirler başka yollarla, başka şekillerde yaşamaya devam mı ediyor? Üzerine epey düşünülecek bir konu.

Bloga dön